Sinop'ta Nükleer Santral Alarmı?

Sabah- 18.02.2006
Nükleer santral için Sinop'un adı geçince Vali Şanal soluğu Ankara'da aldı ve TAEK'e kaygılarını anlattı. Sinop, nükleer santral alarmı verdi. Üç nükleer santralden birinin kurulacağı Sinop'ta dalga dalga kabaran tepkiler, Ankara'ya kadar uzandı. Sinop Valisi Zeki Şanal, Ankara'da Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Okay Çakıroğlu ile yaptığı kritik görüşmede, Sinop halkının tepkisini ve kaygılarını dile getirdi. Hükümet, elektrikte dışa bağımlılığı azaltmak için 5 bin megavat kurulu güçte 3 adet nükleer santral yapmak için hazırlıkları hızlandırdı. Santralin teknolojisi kadar kurulacağı üç ayrı il, en tartışmalı konular arasında yer alıyor. Nükleer santral, soğutma zorunluluğu nedeniyle su kaynaklarına yakın olan illere kurulacak. Santral için yapılan etütlerde Sinop, Mersin ve Sakarya öne çıktı. Sinop halkı ve sivil toplum örgütleri nükleer santrale büyük tepki gösteriyor.
Fok Katledene Değil,Tepkiye Gözaltı

28.03.2006-www.trt.net.tr
Kanada fok katliamına izin verdi. Av protestocuları gözaltına alındı. Kanada'da hükümetin 325 bin fokun öldürülmesine izin vermesi, dünya çapında tepki çekmeye devam ederken, avı protesto eden 7 kişi gözaltına alındı.
Kanada'da ilk olarak Saint Lawrence Körfezi'ndeki Magdalen adalarında başlayan fok balığı avını protesto etmek isteyen 7 kişi, avcılara çok yaklaştıkları için şikayet üzerine gözaltına alındı. Kanada'daki yasalara göre, avcılara 10 metreden fazla yaklaşmak yasak. Aralarında, avı görüntülemeye çalışan Reuters Haber Ajansı kameramanının da bulunduğu eylemciler, bir süre sonra serbest bırakıldı.
2 ay sürecek olan av sezonu, fokların yavrularını dünyaya getirdiği Atlas Okyanusu kıyısındaki buzul parçalarında gerçekleştiriliyor. Kanada açıklarında 6 milyon fok balığı bulunduğu tahmin ediliyor
Tehlike çanları 561 tür için çalıyor

Doğa Derneği'nin öncülüğünde sekiz üniversiteden bilim adamlarının katılımıyla yapılan araştırmada, sadece Türkiye'de bulunan 561 canlı türünün nesillerinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirlendi. 550 bitki, sekiz balık, bir kurbağa, bir memeli ve bir kelebek türünden oluşan bu canlılar, Türkiye'de tek bir noktada yaşıyor ve büyük oranda insanların yarattığı tahribat nedeniyle yok olmak üzereler.
Ağırlıkla Akdeniz'de
561 türün önemli bir kısmı Akdeniz Bölgesi'nde, özellikle Antalya'da yaşam buluyor. Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu yok olan türlerin yoğunlaştığı bölgeler. Göller Bölgesi ve Orta Anadolu'da ise sekiz balık türü küçük kıyameti yaşıyor. Türkiye'nin en nadir kurbağası Toros kurbağası (Rana holtzi) Niğde'de, memeli türü Silifke kirpifaresi (Acamys cilicicus) Mersin'de, kelebek türü Malatya kelebeği (Polyommatus dama) ise Malatya'da bir tek noktada yaşıyor.
Yok olan bitki türleri arasında en çok dikkat çekenlerden biri olan Likya orkidesinden (Ophrys Iycia) tüm dünyada sadece 40-200 birey kaldığı tahmin ediliyor. Likya orkidesinin yok olmasının nedeni, köklerinden salep ve dondurma yapılması.
İnsan doğayı yok ediyor
Türlerin yok olması doğal bir süreç olsa da, insan kaynaklı yok oluş süreci doğal süreçlere göre bin kere daha yüksek. Yakın tarihte, çoğu türün yok oluşu kedi ve fareler gibi hayvanların ıssız adalarda yerleştirilmesiyle meydana gelmişti. Son çalışmalar ise yok oluş krizinin şimdi genişleyerek dünyanın ana kara kütlelerine de büyük bir hızla yayıldığını ve risk altındaki türlerin çoğunlukla ana karalardaki dağlarda ve alçak arazilerde bulunduğunu gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde küresel ölçekte yapılan bir araştırmada ise dünyanın 595 kritik bölgesinde yaşayan 794 memeli, kuş, amfibi, sürüngen ve kozalıklı ağaç türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirlenmişti.
Yeşil Barış, Blair'i konuşturmadı

2005-11-29 - [Sesonline]
Çevreci örgüt Greenpeace'in (Yeşil Barış) 2 üyesi gerçekleştirdiği eylem ile, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in nükleer enerji konulu konuşmasını engelledi. Blair, İngiliz Endüstri Konfederasyonu'nun (CBI) dün başlayan yıllık kongresi için, nükleer enerji konulu konuşma yapacağı sırada konferans merkezinin metalden yapılma çatısına tırmanan 2 eylemci tepkilerini gösterdi.
Nükleer enerji karşıtı eylemcilerin, ''Nükleer: en kötü yanıt'' yazılı pankart açtılar. Greenpeace sözcüsü, Blair'in konuşmasını engelleyerek,
'İngiltere'de yeni nükleer çağa karşı bir mücadele başlatılmasını istediklerini'' söyledi.
45 dakida gecikmeli olarak yaptığı konuşmada Blair, Kuzey Denizi'ndeki petrol ve gaz kaynaklarının önemli ölçüde azalmasından dolayı İngiltere'nin giderek daha çok dışarıya bağımlı hale geldiğini, "bu yüzden de nükleer enerjiye biraz daha kapıyı aralamak istediğini" belirtti...
Bir Dergi İçin 9 Litre Su Kullanılıyor

AA 08 Ekim 2005
Su tüketimi içme ve temizlik ya da tarımda sulama ile sınırlı kalmıyor, otomobilden çikolata üretimine, gazete, dergi basımına kadar herşeyden suya gereksinim duyuluyor.
Otomobil üretmek için 380 bin, bir dergiye 9 litre, bir kilo demire 100 litre su kullanılıyor, 100 gram çikolata için bir litre suya ihtiyaç duyuluyor. Türkiye deki 110 milyar metreküp kullanılabilir su varlığının yüzde 10u endüstriyel, yüzde 75i ise tarım amaçlı değerlendiriliyor.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Genel Müdürü Filiz Demirayak, suyun yaşamın sürekliliği için en temel gereksinimlerden biri olduğunu söyledi. Yeryüzünün yüzde 70 inin suyla kaplı olmasına karşın bunun sadece yüzde birinin içilebilir olduğunu belirten Demirayak, kentlerin de çoğunun su kaynaklarına yakın yerlerde kurulduğuna, tarih boyunca insanların suya kolay ulaşmaya çalıştıklarına dikkat çekti.
Demirayak, günlük yaşamda kullanılan suyun yüzde 80 inin akarsular, göller, sulak alanlar, sazlıklar, deltalar ve turbalıklardan karşılandığını, geriye kalan yüzde 20 sinin ise yeraltısularından çıkarıldığını ifade etti. Türkiye'de kullanılabilir suyun yaklaşık yüzde 15'inin içme ve evsel amaçlı, yüzde 10'unun endüstriyel, yüzde 75'inin de tarım amaçlıkullanıldığını belirten Demirayak, sanayinin her gün kullanılan maddeleri üretmesi için suya gereksinimi olduğunu söyledi. Demirayak, şöyle konuştu:
İçme ve temizlik kullanımında öne çıkan su, sanayi kuruluşlarının olmazsa olmazlarından biridir. Bir otomobil yapmak için, 380 bin litre su kullanılır. Bir inek günde 90 litre su içerken,100 gram çikolata üretmek için bir litre, bir dergi için 9 litre, bir kilo hazır kahve için 20 litre, 1 kilogram demir üretimi için 100 litre su gerekir.
Türkiye'deki potansiyel su varlığının 196 milyar metreküp, tüm kullanılabilir su varlığının yeraltı suları dahil 110 milyar metreküp olduğunu bildiren Demirayak, Türkiye, bilinenin aksine su zengini bir ülke değildir. Kişi başına yılda 3 bin 500 metreküp potansiyel, bin 800 metreküp kullanılabilir suyumuz var dedi.
YILLIK 27 MİLYAR METREKÜP EK SU GEREKİYOR
WWF Türkiye Genel Müdürü Filiz Demirayak, son 50 yılda kişi başınakullanılan su miktarının yüzde 50 arttığını, 26 ülkede 232 milyon kişinin ise su krizi yaşadığını ifade ederek, şunları söyledi:
Dünya genelinde her yıl 250 milyon insan sudan kaynaklanan salgın hastalıklara yakalanıyor ve 10 milyonu ölüyor. Dünyada 1 milyardan fazla kişi, sağlıklı içme suyuna sahip değil. 2020'de dünyanın üçte birinden fazlası tatlı su kaynağı bulamayacak. Her yıl doğan yaklaşık 90 milyon bebek için yılda ek olarak 27 milyar metreküp su gerekiyor.
Kuraklık olmadığı sürece suyun, hiç bitmeyecek doğal bir hazine gibi geldiğini anlatan Demirayak, Hiç düşünmeden su tüketiriz. Ama su kaynaklarımız aslında çok kısıtlıdır. Bu kıt kaynakları uzun süre kullanabilmek için alınabilecek en iyi önlemlerden biri, daha az kullanmaktır dedi.
NELER YAPILABİLİR?
Filiz Demirayak, su israfının önüne geçilmesi amacıyla alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:
Evlerde kullanılan temizlik malzemeleri, atık sularla birlikte nehirlere karışır. İçinde fosfat bulunmayan ve suda ayrışabilen temizlik malzemeleri kullanarak su kirliliğinin azalmasına katkıda bulunulmalı.
Diş fırçalarken açık bırakılan musluk, suyu boşa harcamaya yol açar. Musluğu sadece gerektiği zaman açarak su tasarrufu yapılmalı.
Evde en çok su tüketilen yerlerden biri tuvaletlerdir. Bu nedenle sifonun su kaçırmamasına dikkat edilmeli.
Kapı önü, balkon ya da teras temizlerken hortumla su tutmak yerine kova ve süpürge kullanarak daha az su harcanmalı.
Bahçeler yoğun buharlaşma olan öğle saatleri yerine sabah erken yada akşam saatlerinde sulanmalı.
Bahçe ya da balkonda kova içinde yağmur suyu biriktirip, araba ya da balkon yıkamak için kullanılmalı.
Musluklar tam kapanarak, damlamaları önlenmeli.
Çamaşır suyunu mümkün olduğunca az kullanarak kirletici etkisi azaltılmalı.
Başka Yaşam Tarzı, Başka Bir Dünya Mümkün!

Dünya, fosil yakıtların tükenmesi halinde enerji açlığını nasıl doyuracağını tartışıyor. Batı ülkeleri dev rüzgâr türbinlerinin üretiminde birbirleriyle yarışıyor. Güneş panelleri 150 milyon kilometre uzaklıktaki bir "ocak"tan enerji depolarken, hidrojen yakıt hücreli otobüsler de Avrupa sokaklarında dolaşıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının etkin kullanımı dahi gezegenimizin enerji gereksiniminin karşılanmasında yetersiz kalabilir.
Çözüm daha az tüketmekte ancak zaten ABD'liler Dünya tüketiminin %52 sini gerçekleştiriyorlar. Avupalılarla birlikte Dünya nüfusunun Sadece %15'ini oluşturmalarına toplam Dünya tüketiminin %70'inden fazlasını yapıyorlar. Eğer hepimiz onlar gibi tüketseydik Dünya gibi 3 gezegen bile bize yetmeyecekti. Yani; ya mütevazı doğaya uyumlu bir yaşam ya da küresel felaketler ve barbarlık içinde ölüm.
Geleceğin Çiftlikleri

Kaynak: National Geographic
Fotoğraf : Sarah Leen
Elektrik enerjisinin yaklaşık yüzde 20'sini rüzgârdan elde eden Danimarka, türbin teknolojisinde önde gelen ülkelerden biri. İspanya ve Almanya gibi diğer Avrupa ülkelerinin de rüzgâra büyük ilgi göstermesi nedeniyle, bu alan da en hızlı gelişen enerji sektörlerinden biri oldu. Buna karşılık, doğal yapının geniş rüzgâr potansiyeli taşıdığı ABD'de rüzgârdan elde edilen enerjinin oranı yüzde 1'in altında. California Üniversitesi'nden (Berkeley) Dan Kammen, bunun yaklaşım farkından kaynaklandığını söylüyor. "İşin doğrusu, bir enerji politikamız yok. Çeşitliliğin değerini kavramıyoruz."
Dünyanın sonu kötü!

19.10.2005 Akşam
İngiliz Fizik Profesörü Stephen William Hawking, dünyanın geleceği ile ilgili kehanetlerde bulundu.
Ünlü astrofizik uzmanı,Dünyayı birçok tehlike bekliyor. Ancak beni en çok düşündüreni küresel ısınma. Rekor sıcaklıklar olacak, dünya yaşanmayacak hale gelecek. Kutuplar eriyecek, deniz seviyesi yükselecek, karaları sular basacak dedi.
DÜNYA BOMBA GİBİ PATLAR
Hawking, küresel ısınma ile birlikte okyanuslarda barınan karbondioksidin açığa çıkabileceğini bunun da büyük felaketlere sebep olabileceğini söyledi. Karbondioksidin büyük bir ısınma durumunda tıpkı güneşin altında duran bir gazoz şişesi gibi patlayacağını açıklayan Hawking, Bu da yine tıpkı Venüs'ün yüzeyine benzer oluşumlara sebep olacak. Çünkü Venüs'ün yüzeyi de çok güçlü buharlaşmalar yüzünden görünmüyor. Tabii ki buna bağlı olarak yeryüzünde yaşam alanları da yok olacak dedi.

Dünyayı Tehdit Eden Küresel Isınmaya Karşı Siz Ne Yapabilirsiniz?
02.04.2005 Hürriyet / Bilim - 174
Dünyayı tehdit eden iklimdeki ısınmaya karşı önlem olarak , gündelik yaşamda zararlı maddelerden ne şekilde uzak durabileceğiniz hakkında işte size bazı öneriler..
Hemen hemen her gün yeni bir iklim felaketi haberi duyuyoruz. Ülkemizde de yazlar daha sıcak geçmeye başlarken kışlar kısaldı. Bu gelişmelerden galiba biz insanlar sorumluyuz.
Dünyaya yansıyan güneş ışınların bir kısmı atmosferden dünyaya ulaşırken , geri kalan kısım uzaya yansır. Atmosfer , yer küremizi çevreleyerek koruyan bir hava kılıfıdır. Onun sayesinde dünyamız soğumaz. Yani ne çok sıcak ne de çok soğuktur. Bu doğal sera etkisi olmasaydı dünyamızın üzerindeki ortalama hava sıcaklığı 18 derece olurdu.
Motorlu taşıtlar ve fabrikalar havaya zararlı maddeler yani sera gazları salıyorlar. Tabi bunlara fosil yakıtların yakılmasıyla açığa çıkan karbondioksit de (CO2) dahildir. Fakat çöplerin yakılması sırasında bir artı ürün olarak açığa çıkan metan ve yapay gübrelerde bulunan azot gazı da zararlı sera gazlarıdır.
Bilim adamları zararlı gazların atmosfere yerleşerek doğal sera etkisini güçlendirdiğini söylüyorlar. Atmosferdeki aşırı miktardaki sera gazı , sıcaklığın yeniden uzaya yansımasını engellediği için dünyadaki iklim git gide ısınmakta.
Bu olumsuz gelişmeyi durdurmak için 141 ülke 1997 yılında japonya'nın Kyoto kentinde bir araya gelerek havadaki sera gazlarını 2012 yılına kadar azaltma kararı aldılar. Fakat ne var ki atmosfere en fazla sera gazı salan Amerika ve Avustralya bu sözleşmeyi imzalamadı. Peki karbondioksit , metan veya azot gazı gibi zararlı gazlar ne şekilde önlenebilir ?
1-Enerji tasarrufu
Büyük santrallerdeki elektrik üretimi sırasında karbondioksit açığa çıkıyor. Demek ki ne kadar çok elektrik kullanırsak o kadar fazla karbondioksit salınacak. Eğer kullanmadığınız televizyon, müzik seti, bilgisayar vb elektronik aletleri tümüyle kapatırsanız enerji tasarruf edersiniz. Çünkü aletlerin stand- by konumda bırakılması ekstra enerji sarfiyatı demek.
2-Eskimiş aletleri bozulana dek kullanın
Eski bilgisayar, cep telefonu veya benzer aletler kimyasal içerir ve bunlar çöplükte yakıldıklarında zararlı gazlar oluşur. Bu yüzden elektronik aletleri bozulmadan veya kullanılmayacak hale gelmeden önce yenisi ile değiştirmeyin.
3- Eksozu önleyin
Ailenize kısa mesafelere otomobille gitmek yerine yürüyerek gitmeyi önerin. Ve uzun mesafeler için de treni tercih edebilirsiniz.
4-Katkısız gıda ürünlerini tercih edin,
Daha büyük olsunlar ve iştah açıcı görünsünler diye meyva ve sebzeler genelde kimyasal maddelerle işlenmekte . Yapay gübre kullanımında atmosfere zarar veren azot gazı oluşmakta. Organik gıda ürünlerin yetiştirilmesinde ve işlenmesinde kimyasal madde kullanılmaz.
Burayı Yok Etmek Serbest!

Amasya'daki Boraboy Gölü, Bakanlar Kurulu kararıyla turizm ve doğal sit alanı bölgesi olmaktan çıkarılarak, imara açıldı. Taşova ilçesindeki Boraboy Krater Gölü, dokuz yıl sonra Bakanlar Kurulu kararıyla 'turizm bölgesi' ve 'doğal sit alanı' kapsamından çıkarıldı. Gölün kenarında bulunan Gölbeyli beldesinin Belediye Başkanı Hamza Dönmez, "Bu karar kabul edilemez. Gölün bulunduğu alan imara açılarak, bozuk yapılaşmaya davetiye çıkarıldı" derken, TEMA kararın iptali için yasal yollara başvurmaya hazırlanıyor.
Katliam başladı;
Taşova'nın Gölbeyli beldesi sınırları içinde bulunan ve 1996 yılından bu yana 'doğal sit alanı' kapsamında yer alan Boraboy Krater Gölü, Bakanlar Kurulu kararıyla bu statüsünden çıkarılarak imara açıldı. Bu duruma tepki gösteren Gölbeyli Belediye Başkanı Hamza Dönmez, doğal güzelliğiyle yılda 100 bin kişinin gezip, kenarında piknik yaptığı bölgenin sit alanı kapsamından çıkarılmasının affedilemeyeceğini belirterek, tepkisini şöyle dile getirdi: "Göle yakın olan bölgedeki bütün araziler, villa tipi konut yapılması için satılmaya başlandı. Bu yanlışlıktan dönülmemesi halinde Boraboy Gölü kirlenme ve yapılaşmayla birlikte yok olacak. Nasıl böyle bir karar alındı, hâlâ anlamış değiliz. Boraboy Gölü'nü sit alanı kapsamından çıkaranlar, 15 kilometre uzaklıktaki ağaç dahi bitmeyen bir başka bölgeyi turizm alanı ilan etti."
12 Ekim 2006'dan İtibaren Çevreyi
Bilinçli Olarak Kirletene Hapis Cezası
12/10/2006-AA
İki yıl önce yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 'Çevreye karşı suçlar'ı düzenleyen iki maddesi bugünden itibaren yürürlüğe girdi. Söz konusu 181 ve 182'nci maddelere gerekli hazırlıklar yapılsın diye 'iki yıl sonra yürürlüğe girer' ibaresi konulmuştu.
'Çevrenin kasten kirletilmesi' başlıklı 181. madde, belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişiye altı aydan iki yıla kadar, atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokanlara bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilmesini, bu atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi halinde cezanın iki katı artırılmasını hükme bağlıyor. Suç, insan veya hayvanlarda tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, canlıların doğal özelliklerinin değiştirmesine yol açacak atıklarla işlenirse sorumluları beş yıldan az olmamak üzere hapis ve 1000 güne kadar adli para cezası bekliyor.
Dikkatsizliğe de hapis cezası
'Çevrenin taksirle kirletilmesi' başlıklı 182. madde ise aynı suçun dikkatsizlikle işlenmesi durumunda sorumluların adli para cezasıyla cezalandırılmasını öngörüyor. Ancak bu atık veya artıkların çevrede kalıcı etki bırakması halinde, faillere iki aydan bir yıla kadar hapis cezası verilecek. Tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, canlıların doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek atıkları toprağa, suya veya havaya taksirle verenler, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak.

Seyfe Gölü'de Kuru(tul)du.
AA/05.09.2006
Kırşehir yakınlarındaki, birinci derece doğal sit alanı Seyfe Gölü kurudu. Doğa Koruma Vakfı Başkanı Nevzat Ceylan, 187 kuş türünü barındıran gölün, 'yanlış uygulamalar sonucu' tamamen kuruduğunu belirterek, "Avrupa, Asya ve Afrika arasında iki göç yolu üzerindeki göl kuruyunca 100 bine yakın kuş, bölgeyi terk etti. Saha mezarlığa döndü" dedi.
Ceylan, "DSİ, 7 bin 800 hektar alanı kaplayan gölün suyunu Delice Irmağı'na akıtarak, gölün kurutulmasını sağlamıştır. Çevre köylerdeki çiftçilerin sulama amaçlı kuyular açmaları da kurumayı hızlandırmıştır. Amaç burasının tarım alanına dönüştürülmesi ise bu bir cinayettir" diyerek DSİ yetkililerini suçladı.
DSİ 12. Bölge Müdürü Sedat Özpınar ise 1994'ten bu yana göl için çalışma yürüttüklerini, bu projelerin Çevre ve Orman Bakanlığı'nın maddi desteğiyle devam ettiğini açıkladı: "Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü, geçmişte Seyfe kaynağı üzerine içme suyu tesisi, Horla kaynağı üzerine de 3.5 milyon metreküp kapasiteli gölet kurmuş. Biz gölü kurtarmaya çalışıyoruz. Çevre ve Orman Bakanlığı geçtiğimiz yıl bu proje için bize 500 milyar, bu yıl için de 481 milyar 750 milyon lira tahsis etti. Göl ve çevre araziyi tuzlanmadan kurtarmak için yıllardır çalıştığımız projemiz yıl sonuna kadar bitecek. Proje kapsamında 104 bin 538 metre kanal açılmış, yaklaşık 6 milyon metreküp hafriyat yapılmıştır. "
Atlas Okyanusu'nun Kuzeyi Isınıyor

St. JOHN'S/ NEWFOUNDLAND - Atlas Okyanusu nun kuzey yarısında okyanus suyu sıcaklıkları 2004 te tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaştığı ortaya çıktı. Kanada'nın kuzey kesimlerinde Newfoundland ve Labrador yarımadalarındaki kıyı buzullarının 10 yıl üstüste erimesi ve bu bölgedeki su sıcaklığının tüm zamanların en üst derecesine ulaşması bilim insanlarını hareketlendirdi. Okyanus suyundaki ısınmanın küresel ısınmayla tetiklendiği düşünülüyor.
Kuzey Atlas Okyanusu'nda su sıcaklığı, ölçümü yapılan son 59 yıla oranla 2004 yılında 1 tam derece yükseldi. Deniz sularındaki ısınmayla, Kuzey Kutbu ile ekvator arasındaki soğuk su akıntısının da normal düzeylerin üstüne çıktığı belirtildi. Bilim insanları, tüm Dünya denizlerinin aynı anda geri dönüşü olmayan bir şekilde ısındığını belirterek, ancak esas korkutucu olanın ise ısınmanın beklenenden de hızlı gerçekleşmesi olarak gösteriyor.
Bilim insanları, 1 derecelik bir artışın dahi ekosistem için yeterince tehlikeli olduğunu, hassas mikroorganizmaların bundan hemen etkilenebileceğini belirtiyor. Okyanus suyu sıcaklığının Grönland, İzlanda ve Norveç'te de yükselmesi bilim insanlarını düşündürüyor. Çevreciler ise deniz suyu sıcaklıklarındaki artışın küresel ısınmayı inkar edenlere bir uyarı olduğunu vurguluyor.
IRMAKLAR DA ISINIYOR
Kuzey Yarımküre'nin üst kısımlarındaki ısınma alametleri sadece deniz suyu ile sınırlı değil. Kuzey Kutbu'na en yakın kara parçalarından Alaska'da da kar yağışı miktarında son 10 yılda ciddi bir düşüş yaşanıyor. Alaska ve Kanada'nın kuzey kesimlerinde ırmakların ısınmasıyla bu bölgede yaşayan tatlısu somonu popülasyonunda bir azalma gözleniyor.
Kaynak: Associated Press verilerinden yararlanılmıştır

21.11.2005
Doğa Derneği'nin yaptığı bilimsel çalışmaya göre Türkiye'de üreyen dört kuş türünden biri barajlar nedeniyle yok oluyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, barajların doğal yaşam başta olmak üzere ekonomik, hukuki ve kültürel açıdan pek çok konuda sanılanın aksine ciddi olumsuz etkileri olduğunu ortaya çıkardı. Bu noktadan hareketle Doğa Derneği, Türkiye'de yapılmak istenen barajların kuş türleri üzerine etkisini araştırdı ve barajların ülkemizdeki canlı türlerinin karşı karşıya olduğu en önemli tehditlerden biri olduğunu ortaya koydu.
Türkiye'de üreyen toplam 309 kuş türünün 83'ü barajlar nedeniyle yok oluyor. Sulak alanlarda yaşayan kuşların durumu ise daha da kötü. Türkiye'de üreyen her dört su kuşu türünden üçü son 10 yılda barajlar nedeniyle ciddi oranda azaldı. Bununla birlikte, barajlar nedeniyle azalan 83 türün 66'sı Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile koruma altına alınmış. Kanun çevresinde korunan fakat Devlet Su İşleri'nin (DSİ) yaptığı barajlar nedeniyle sayısı en çok azalan 10 kuş türü; alaca yalıçapkını, kılkuyruk bağırtlak, yeşil arıkuşu, balık baykuşu, telli turna, küçük karabatak, çöl toygarı, çizgili ishakkuşu, küçük serçe ve kum kırlangıcı. Bu türlerin dördü sadece Güney Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşıyor ve GAP kapsamında yapılan barajlar nedeniyle yok oluyor. Türkiye'de yoğun olarak Fırat ve Dicle nehirlerinde üreyen alaca yalıçapkınlarının yüzde 80'inden fazlası geçtiğimiz on yıl içerisinde barajlar nedeniyle yok oldu.
Barajlar kuşları nasıl yok ediyor?
Sanılanın aksine Türkiye'de kuşları yok eden ana sebepler avcılık ve tarım ilaçları değil, barajlar ve su rejimine yapılan diğer müdahaleler. Akarsu kenarlarında yaşayan kuşlar için sazlıklar, kum adacıkları, nehir kenarındaki ağaçlar ve dik kayalık alanlar hayati öneme sahip. Örneğin alaca yalıçapkınları nehir kenarlarındaki ağaçlıkları üremek için kullanıyor. Barajların büyük miktarda su tutulmasıyla kuşlar için gerekli bu oluşumlar su altında kalıyor ve kuşlar üreme alanlarını, bir anlamda evlerini kaybediyor. Barajların diğer etkileri ise su toplama havzasında değil bunun aşağısında kalan bölgelerde yaşanıyor. Akarsulardaki su barajlarda toplandığında bu akarsuların beslediği sulak alanlar kurumaya başlıyor. Bu nedenle baraj alanının çok uzağındaki kuşlar da olumsuz etkilenebiliyor. Küçük karabatak barajların akarsu rejimi üzerindeki dolaylı etkileri sonucunda azalan kuşlardan biri.
Konu hakkında görüş bildiren Doğa Derneği Genel Müdürü Güven Eken "Ülkemizin doğasında büyük bir yok oluş yaşanmakta. Bugün yaptığımız çalışmalarla bu yok oluşu ölçebilecek ve sorunun büyüklüğü ile altında yatan nedenleri rakamlarla ortaya koyabilecek noktaya vardık. Türkiye'deki dört kuş türünden birinin barajlar nedeniyle geçtiğimiz on yılda azalması DSİ'nin baraj politikasının acilen değişmesi gerektiğini işaret etmekte. Baraj inşaatları ile sadece kuş türleri değil, ekolojik ve ekonomik açıdan önemli pek çok canlı kaybedilmekte. Bu durumun ulusal ekonomimizi de olumsuz yönde etkilediği ileride daha iyi anlaşılacak. Doğa Derneği, bu süreci geç olmadan tersine çevirebilmek için DSİ başta olmak üzere diğer tüm yetkili kuruluşlarla işbirliği içinde çalışmaya hazır" dedi.
Dünyaya Gelmeden Zehirleniyorlar

07.09.2005 Ntvmsnbc
WWF ve Greenpeace'in ortak araştırmasında, günlük yaşamda kullanılan ürünlerde bulunan bazı zararlı kimyasalların, göbek kordonundan henüz doğmamış bebeklere geçtiği belirlendi.
İSTANBUL - Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ile Greenpeace'in ortak araştırmasında Doğmamış çocukların anne rahminde zararlı kimyasallara maruz kaldıkları belirlendi.
WWF'den yapılan yazılı açıklamada, Greenpeace ile WWF'nin göbek kordonu hakkında gerçekleştirdikleri Yaşamın Bir Hediyesi adlı araştırmanın, Hollanda'da Groningen Üniversitesi'nde yürütüldüğü belirtildi. Açıklamada, gönüllü olarak katılan 42 gebe üzerinde 27 göbek kordonundan alınan kan örneklerinde 8 grup kimyasalın incelendiği araştırmanın, günlük yaşamda kullanılan ürünlerde bulunan zararlı kimyasalların henüz doğmamış bebeklerin yaşamına göbek kordonundan girdiğini ortaya koyduğu belirtildi.
Bebekleri henüz gelişme aşamasında etkileyen kimyasallar arasında hayvanların fiziki ve mental gelişimini etkileyen maddeler de bulunduğunun araştırmada tespit edildiği kaydedilen açıklamada, şöyle denildi:
Göbek kordonuyla beslenen bebekler, vinil kaplama, temizlik malzemeleri, elektronik ve parfümlerden gelen kimyasal maddelere maruz kalıyor. Bu kimyasalların yaşamın her anında, hatta anne rahmindeyken yaşamına henüz başlamadan en savunmasız zamanlarında insan bedenine ulaştığını görmek şok edici. Göbek kordonlarından alınan örnekleri inceleyerek yapılan araştırmada ortaya çıkan sonuçlar, endişe verici. Kimyasallar; konserve tenekelerinden elektrikli ev aletlerine, böcek zehirinden deodorantlara ve diş macunlarına kadar geniş yelpazede, günlük kullanımımızın bir parçası olan tüm ürünlerde bulunuyor ve bu yolla kanımıza işliyor. Araştırmada incelenen örneklerde, parfümlerde kullanılan suni kokular, su geçirmeyen kaplamalar, teflon gibi yapışmayan yüzeylerde kullanılan bileşimlerde kullanılan maddelere de rastlandı. Ayrıca yanmayı önleyici maddelerin, hayvanlarda davranış ve öğrenme bozukluklarına yol açtığı ortaya koyuldu. İncelenen göbek kordonlarının yüzde 50'sinde, Avrupa Birliği (AB) yasalarına göre su bazlı organizmalar için aşırı derecede zehirli olarak sınıflandırılmış triklosana (antibakteriyel ajanlar) rastlandı. Gelişmekte olan bir bebeğin kimyasal maddelere maruz kalmasının neler getireceği, henüz bu konuda yeterli bilimsel araştırma yapılamadığından halen bilinmiyor.
KARL WAGNER'İN DEĞERLENDİRMESİ
Açıklamada konuya ilişkin değerlendirmesine yer verilen WWF'nin Avrupa çapında yürüttüğü Detox kampanyasının direktörü Karl Wagner, şunları kaydetti:
Sanayi dünyasının insan sağlığını ve doğal yaşamı tehdit eden kimyasalları kullanmasına yol açan yasal boşlukları ortadan kaldırmalıyız. Eğer bu kimyasal maddeler sanayinin söylediği gibi gerekli denetimden geçiyorsa, nasıl bu zararlı kimyasallar anne rahmindeki bebeklerin kanında bulunuyor?
WWF VE GREENPEACE'NİN İSTEĞİ
AB'de kimyasal maddelerle ilgili yasa teklifinin, zararlı kimyasalların doğal yaşam ve insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini azaltma ile bu maddelerin üreticilerini daha sorumlu olmayadavet etme yolunda önemli bir adım olduğu vurgulanan açıklamada, WWFve Greenpeace, karar mercilerinin öncelikle insan sağlığı ve doğaya önem vermelerini, zararlı kimyasalların bir an önce tanımlanmasını, kaldırılmasını ve zararlı kimyasallar yerine mutlaka başka güvenli alternatifler getirilmesini istiyor denildi.
Kuş Gribi Yayılıyor mu?

Fotoğraf : Lynn Johnson
Kuş gribi Türkiye ve Romanya'dan sonra İngiltere'de görüldü esas kritik dönemin göçmen kuş geçişlerinin en yoğun olduğu dönem olan kasım ayı olduğu düşünülüyor.
Tavuklarda ve insanlarda ölümcül olan bu virüs ördeklere de bulaşabiliyor; ama arta kalan taneleri yiyip semirmek üzere çeltik tarlalarında gezdirilen bu kuşlar şimdilik sağlıklı durumda. Grip uzmanı Malik Peiris, "Gezgin ördekler H5N1 virüsünü Güney Vietnam'ın her bölgesine, Tayland'ın ve Çin'in bazı kesimlerine yayıyor" diye uyarıyor. Bu sürü, testin sonuçları alınana kadar sekiz gün içeride bekletilecek; virüs taşımadıkları saptanırsa, sahiplerince yeni çeltik tarlalarına götürülmelerine izin verilecek. Bu tür önlemler Tayland'da kuş gribinin yayılışını kontrol altında tutmaya yardımcı oluyor.
Anadolu'nun Zenginliklerinden Biri Daha Yok Olmak Üzere; Sahip Çıkacak mıyız?

Bozkırın cerenleri, Anadolu Yaban Koyunları; bu büyük ölçüde Konya-Çumra çevresinde yoğunlaşan bu güzel hayvanlar koruma altındalar dünyadaki en büyük popülasyon ülkemizde; ancak yaşam alanlarının insanlar tarafından yok edilmesi, bu canlılar için çok önemli bir tehdit oluşturuyor.
Bu canlıları av turizmi yoluyla avlanmaya açmak için girişimler yapılıyor. Bir yaban Koyunu avlamak için 50.000 $ veren turistler olduğu ifade ediliyor. Soru şu: değerlerimiz mi önemli yoksa para mı bu sorunun cevabı ilerleyen süreçte belli olacak.
Tavuk mu? Yaratık mı?

[Sesonline] 12.04.2005
KFC adını artık "Kentucky Fried Chicken" şeklinde açılımlı olarak hiç bir yerde kullanmıyor. Uluslararası fast food zinciri KFC'nin adından gizlediği sözcüğün "Chicken" (tavuk) olduğu ortaya çıktı. Çünkü, artık KFC'nin kızartarak sattığı ürünün tavuğa benzetilecek yanı yok. Yeni bir "yaratık. KFC'nin kızartarak sattığı ürünün artık "tavuk" denemeyecek, genetiği değiştirilmiş bir organizma olmasından ötürü "tavuk" sözcüğünü kullanmasının ABD'de uygun bulunmadığı ortaya çıktı. Yeni yaratığın, kemikçe fakir, ama et olarak "şişirilmiş bir canlı" olması hem de tüy ve kanatlarının bulunmaması ve de ucuza maledilmesi nedeniyle KFC tarafından kullanıldığı öğrenildi.
2004 MN4 Adlı Göktaşının Dünyamıza Çarpma Olasılığı 38 de 1'e Yükseldi.

Bilim adamları, yaklaşık 300 m. eninde olan bir göktaşının 13 Nisan 2029 da dünyaya teğet geçeceğini ileri sürdüler. 2004 MN4 adı verilen göktaşı geçen yıl Haziran'da Amerikalı gökbilimci David Tholen tarafından keşfedildi. Dünya'ya çarpma ihtimali 170'te bir hesaplanan ve daha sonra 38'de bire yükselen göktaşının büyük olasılıkla Dünya'nın 25-45 bin kilometre uzağından geçmesi bekleniyor. Bu mesafe Ay ile Dünya arasındaki mesafenin 10'da birine denk geliyor. Böylesi bir çarpışmada ilk etapta 1 milyar insanın öleceği tahmin edliyor. Çarpışma gerçekleşmese dahi oldukça yakından geçen göktaşının pek çok ikllimsel ve jeolojik olayı tetkleyeceği küresel felaketlerin meydana geleceği düşünülüyor. Daha önce 300 de 1 olarak duyurulan çarpışma olasılığı 38 de 1 e yükseltildi.
Patatesteki Tehlike

RADİKAL-14.03.2005
ANKARA - Bilinçsiz gübre kullanımının toprakta büyük tahribat yaptığı ve kanser riskini artırdığı açıklandı. Patates üreticisinin sorunlarını ve alınması gereken önlemleri saptamak için oluşturulan TBMM Araştırma Komisyonu, çalışmalarında sona yaklaştı. Komisyona sunulan raporlar ve bilim adamlarınca yapılan açıklamalar, 'toprak katliamı' ve 'bilinçsiz üretimin' boyutlarını ortaya koydu.
'Laboratuvarların suçu'
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nden Prof. Dr. Sait Gezgin, komisyondaki açıklamasında, toprak analizleri yapan laboratuvarların birçoğunun çiftçilere 'gübreleme' konusunda gerekli uyarılarda bulunmamasından yakındı. Türkiye'de rastgele gübreleme yapıldığını belirten Gezgin, çiftçilerin patatese verdiği saf azot miktarının Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği miktarın çok üstünde olduğunu söyledi. Gezgin, "Gıdalar aracılığıyla alınan fazla nitrat, kansere neden oluyor. Yani kanserli patates kansere neden olmuyor ama, nitratlı patates kansere neden oluyor. Böyle bir patatesi şu anda Avrupa ülkelerine satamıyoruz" dedi.
Ağır metal kirliliğinin de bölge topraklarını tehdit ettiğini vurgulayan Gezgin, şu bilgileri verdi: "Bölge topraklarının yüzde 60'ında kadmiyum, bazı yerlerde de arsenik, kurşun ve krom kirliliği var. Patates kanseri çözülür, nitrat azotu kirliliği de çözülür. Ama bu ağır metal kirliliğini kısa zamanda çözmek zor. Çünkü topraktan yıkayarak uzaklaştıramazsınız. Bu ağır metaller, sadece patateste değil, patatesin yerine ekilen buğday ya da başka bir bitkide de problem oluşturacak. Ağır metal kirliliğine, metal madenciliği ya da fabrikalar değil, fosforlu gübreler neden oluyor. Orta Anadolu'da, dekara 20 ile 50 kg. civarında saf fosfor kullanılıyor. Bu nedenle toprakların yüzde 62'sinde fosfor birikimi var. Özellikle AB ülkelerinde, fosforlu gübre üretimi yapan fabrikaların kullandığı hammadelere bazı standartlar getirildi, ham kaya fosfatının içindeki kadmiyum içeriğin 500 ppm'den daha az olması şart koşuldu. Ham kaya fosfatının içindeki kadmiyum, fosforlu gübreyle araziye gidiyor. Tarım topraklarında müsaade edilebilir kadmiyum miktarı 3 ppm, yani 1 kilogram toprakta 3 miligram olabilir deniliyor. Dünyada yapılan çalışmalar ortalama 0,1 ppm civarında. Burada bu bölgede 0.14 ile 11 ppm arasında değişiyor. Topraklarımızın yüzde 60'ında kadmiyum problemi var."
Fazla kadmiyum alımının insanda böbrek, karaciğer rahatsızlığına, görme bozukluğuna, kansızlık ve yüksek tansiyona neden olduğunu belirten Gezgin, 1960' larda Japonya'nın Troyama kentinde meydana gelen kitle ölümlerinin, sulamada kullanılan kent atıklarının çeltikte oluşturduğu kadmiyum kirliliğinden kaynaklandığının ortaya çıktığını söyledi.
'Yıllardır kullanılıyor'
Komisyona verdiği bilgilerden sonra Radikal'in sorularını yanıtlayan Prof. Gezgin, "Patateslerin yüzde kaçının nitratlı olduğu yönünde bir şey söyleyemem. Çalışmalar sürüyor. Denetim yeterli olmadığı için Türkiye'nin her yerinde nitratlı patates yetiştirilebilir. Ancak bu üreticinin bilgisizliğinden kaynaklanıyor. Çünkü bu patateslerin üreticiye de zararı var. Maliyeti artırıyor" diye konuştu.
Gezgin, komisyonda bahsettiği, topraklarının yüzde 60'ında kadmiyum, bazı yerlerde de arsenik, kurşun ve krom kirliliği bulunan bölgenin Niğde-Nevşehir olduğunu söyledi. Gezgin, patates kanseri nedeniyle bu bölgede patates tarımının yasaklandığını ve yasağın 30 yıl sürebileceğini kaydetti.
Araştırma Komisyonu Başkanı Erdoğan Özegen ise, "Komisyonda böyle bir şey konuşulmadı. Türkiye'de patatesin herhangi bir grubunda kanser riski olduğuna dair ilmi hiçbir veri yok" dedi.
Anadolu Ormanları Alarm Veriyor!.. 31.01.2005 Ntvmsnbc

Dünyada doğal hayatın tehlikede olduğu 25 bölge arasında Anadolu toprakları da var.
Türkiye ormanlarının korunmaya muhtaç sıcak noktaları olarak bilinen Küre Dağları, İstanbul Ormanları, İbradı-Akseki Ormanları, Karçal Dağları, Amanos (Nur) Dağları, Babadağ, Yenice Ormanları, Datça Yarımadası-Bozburun ve Fırtına Vadisi uluslararası doğa koruma arenasında yerini aldı.
SICAK NOKTA KAVRAMI NEDİR?
İngiliz ekolog Norman Myers, 1988 yılında, korumada öncelikli bölge anlamında Sıcak Nokta kavramını ortaya attı. Belirlemede öncelikli olarak bitki örtüsü dikkate alındı. Sıcak Noktalar, Filipinler, Yeni Zelanda, Pasifik adaları, Brezilya ve Türkiye dahil birçok ülkenin topraklarını kapsıyor.
AKDENİZ ORMANLARI TÜKENDİ
Akdeniz Havzası ve Kafkasya'nın bir bölümünü içine alan Türkiye'nin topraklarının özel bir yeri var. Çünkü Türkiye toprakları iki karasal, iki tatlısu ve bir deniz ekobölgesi içine giriyor. Bunlar, Akdeniz Ormanları, Kuzey Anadolu ve Kafkasya Ormanları, Balkan Nehirleri, Anadolu Tatlısu Eko-bölgesi ve Akdeniz. Örneğin, bir zamanlar Akdeniz Havzası'nın yüzde 82'si ormanlarla kaplıyken, insan yerleşimi ve orman yangınları nedeniyle bu oran yüzde 17'ye indi.
RUSYA VE TÜRKİYE ALARM VERİYOR
Biyolojik açıdan önemli pek çok ekolojik bölge birden fazla ülkeye yayılmış durumda. Akarsular, denizler, ormanlar ve göller ulusal sınırları tanımıyor; tür çeşitliliği ve ekolojik yaşam ulusal sınırların ötesinde de devam edebiliyor. Örneğin, Türkiye topraklarında doğan Çoruh ve Aras nehirleri Kafkasya Ekolojik Bölgesinin diğer ülkelerinde denize ulaşıyor. Dolayısıyla ülkelerarası koordinasyon bu noktada öne çıkıyor. WWF nin Avrupa orman stratejisine göre, Türkiye, Rusya'dan sonra, en fazla sıcak noktaya sahip ikinci ülke.
TÜRKİYE'DEKİ RİSKLİ BÖLGELER
Bugün Türkiye ormanlarının sıcak noktaları olarak bilinen Küre Dağları, İstanbul Ormanları, İbradı-Akseki Ormanları, Karçal Dağları, Amanos (Nur) Dağları, Babadağ, Yenice Ormanları, Datça Yarımadası-Bozburun ve Fırtına Vadisi bu şekilde uluslararası doğa koruma arenasında yerini almış oldu.
9 Sıcak Nokta: Türkiye'nin Kırılgan Biyosferini Korumak;
Genetik, tür, habitat çeşitliliği, nadir ve nesli tehlike altındaki türlerin varlığı; ekosistemin yaşlılığı ve olgunluğu, dış etkenlere duyarlılığı gibi etkenler bir alanın doğa koruma açısından önemini ortaya koyuyor. Dünyada endemizm düzeyi yüksek ve aynı zamanda hızla habitat kaybına uğrayan alanlar doğa korumacılar tarafından Sıcak Nokta olarak adlandırılıyor. Avrupa Ormanlarının Sıcak Noktaları olarak adlandırılan bu alanlardan 9 unu sınırları içinde barındıran Türkiye, Rusya'dan sonra en çok sayıda sıcak noktaya sahip ülke.
Bu makalenin orijinalini National Geographic Türkiye dergisi Şubat sayısında bulabilirsiniz.
Ekolojik çeşitlilik açısından dünyadaki tehlikeli bölgelere Türkiye ile toplam 9 bölge daha eklendi. Hayvan ve bitki türlerinin yüzde 75'ini içeren toplam 34 bölgenin özellikle tehlike altında olduğu kaydedildi.
İşte tehlike çanlarının çaldığı yeni bölgeler:
*Doğu Melanezya
*ABD-Meksika sınırındaki çam ve meşe ormanı.
*Japonya
*Afrika'nın güney ucu
*Anadolu'dan İran'a uzanan bölge.
*Mozambik, Güney Afrika ve Swaziland'ın bazı bölgeleri.
*Himalayalar, S.Arabistan'dan Zimbabwe'ye uzanan bölge.
YEŞİLIRMAK'DA BALIK ÖLÜMLERİ (18.11.2004-Birgün)
Amasya Yeşilırmak sahilindeyaklaşık bir ay önce meydana gelen balık ölümleri tekrar yaşanmaya başladı. Yapılan araştırmalarda balık ölümlerine ırmağa karışan atıkların ve su seviyesindeki düşme sonucu sudaki oksijenin azalmasının neden olduğu belirlenmişti. Daha öncede benzeri bir olay nedeniyle ırmağa atık bıraktığı gerekçesiyle Turhal Şeker Fabrikasına 50 milyar TL para cezası uygulandığını bildiren yetkililer olayla ilgili araştırma yapılacağını belirttiler.

REŞADİYE'DE ALTIN ARAMA ÇALIŞMALARI BAŞLADI
Eldorado Gold adlı yabancı bir şirket tarafından Reşadiye'de altın arama çalışmalrı başlatıldı. Daha önce benzer bir girişime Bergama köylülleri karşı koymuş ve firmayla ilgli bir mahkeme kararı çıkarmışlardı. Altın arama çalışmaları sırasında kullanılan siyanür oldukça zehirli ve doğaya zararlı bir toksik-kanserojen bir madde olarak biliniyor.

KIYAMET 13 NİSAN 2029'da mı? 25.12.2004 Milliyet
NASA bilim adamları, '2004 MN4' adlı meteorun bu tarihte Dünya'ya çarpma olasılığı için, bugüne kadarki en 'büyük' oranı verdi 300'de 1!
Amerika Birleşik Devletleri Uzay ve Havacılık Dairesi'nin (NASA) bilim adamları, 13 Nisan 2029'da Dünya'nın 'astronomik ölçülerde' ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kalacağını bildirdi.
NASA bilim adamları, bu tarihte, '2004 MN4' adlı meteorun dünyaya çarpma olasılığının 300'de 1 olduğunu açıkladı. NASA'nın 'Dünyaya Yakın Cisimler Programı'ndan Donald Yeomans, söz konusu meteorun 395 metre uzunluğunda olduğunu belirterek, haziranda keşfedilen gök cisminin bir okyanusa düşmesi durumunda, dev tsunamilere neden olacağını, karaya düşmesi durumunda ise çarptığı yerde büyük tahribata yol açabileceğini söyledi.
Torino Çarpışma Tehlike Ölçeği ise, meteorun dünyaya çarpma tehdidini 10 üzerinden 2 olarak değerlendirdi. Şimdiye kadar dünyaya çarpma riski bulunan hiçbir meteora 1'in üzerinde tehlike değeri verilmemişti.
KÜRESEL REZERVLERİN %2 sine ve DÜNYA NÜFUSUNUN %4.5 ine SAHİP ABD DÜNYANIN EN BÜYÜK PETROL TÜKETİCİSİ.
27.11.2004 Dünyanın durumu 2004 / Worldwatch Entstitüsü
Günümüzde dünyanın en zenginleri, en yoksullarına oranla kişi başına 25 kat daha fazla enerji kullanıyor. ABD'de ve diğer ülkelerde tasarruf yapma potansiyeli inanılmaz derecede yüksek. Hala çok fazla enerji israf ediyoruz. Kömür madeninden elektrik düğmesine kadar uzanan yolu ve her ülkenin ekonomisinde görülen enerji kaybını bir düşünün.Örneğin ABD'de enerji santrallerine, binalara, araçlara ve fabrikalara ulaşan her 100 birim enerjinin en fazla 37'si ısınma, elektrik ve hareket gibi yararlı hizmetlerde kullanılıyor. Dünya genelinde ham enerjiyi kullanılabilir enerjiye dönüştürme ortalaması yüzde 28. Ayrıca enerji kaybının oranı kullanıma ya da ülkeye göre büyük farlar gösteriyor: Sözgelimi,Lovins'in tahminlerine göre kuyu ağzındaki petrolün yalnızca yüzde 14'ü modern bir otomobilin lastiklerine ulaşıyor.
Enerji, özelikle de petrol tüketimi,1970'erdeki petrol krizleri sırasındaki biraz azalmakla birlikte, düzenli olarak artış gösterdi. Yalnızca Doğu Avrupa ve eski Sovyet ülkelerinin enerji tüketiminde azalma yaşandı. Dünya genelindeki petrolün en büyük bölümü hala sanayileşmiş ülkeler kullanıyor: yüzde 62. ABD'deki petrol tüketimi 1960'tan bu yana iki kat artı. Ülkenin küresel tüketimdeki payı, 1960 yılından sonra önemli ölçüde azalmasına karşın,1990'lı yıllarda yeniden yükselmeye başladı. Küresel rezervlerin yalnızca yüzde 2'sine ve toplam nüfusun yüzde 4.5'ine sahip olan ABD hala dünyanın en büyük petrol tüketicisi.
Günümüzde dünyanın en zenginleri, en yoksullarına oranla kişi başına 25 kat daha fazla enerji kullanıyor.Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri elektrik yada diğer çağdaş enerji hizmetleri alamazken, üçte biri de bu hizmetlerden ancak sınırlı ölçüde yararlanabiliyor. Çoğunluğu Asya'da yaşayan yaklaşık 2.5 milyar insan enerji ihtiyacını odunla ya da diğer biyolojik kütlelerle karşılıyor. Ortalama bir Amerikalı, ortalama bir dünya vatandaşından beş kat, oranlama bir Çinliden 10 kat ve ortalama bir Hintliden yaklaşık 20 kat daha fazla enerji kullanıyor.
Enerji tüketiminin en hızlı artışı gösterdiği ve petrol kullanımının 1970'ten bu yana dört kat artığı gelişmekte olan dünyada aşırı bir adaletsizlik hakim. Örneğin Hindistan'da daha fazla otomobil ve elektrikli ev aletleri satın alan bir tüketim sınıfı var ama Hintli ailelerin yüzde 48'inin sabit bir evi yok. Gana'dan Vietnam'a kadar birçok ülke için de aynı şeyleri söylemek mümkün.
Güneyde yaşayan insanların giderek daha fazlası Kuzey'deki ortalamaya yakın düzeyde enerji tüketiyor ve araştırmalara göre Güneylilerin gelirleri , sanayileşmiş dünyada daha önce örneği görülmemiş bir hızla artıyor. Çin dünyanın en büyük kömür tüketicisi ve üçüncü büyük petrol tüketicisi olurken , Brezilya altıncı , Hindistan sekizinci ve Meksika onuncu en büyük petrol kullanıcısı haline geldi.
Bazı Ülkelerde Yıllık Enerji Tüketimi ve Karbon Dioksit Emisyonları
Ülke--------------Ticari Enerji------------Petrol----------------Elektrik-----------Karbon Dioksit Emisyonu
-----------------Kişi başına ----------1000 kişi/ Varil----- 1 kişi/kilowatt saat-------1 kişi/ Ton--------------Petrol/ Ton
ABD--------------8,1-------------------70,2----------------------12,331--------------19,7
Japonya----------4,1--------------------42,0----------------------7,628----------------9,1
Almanya---------4,1--------------------32,5----------------------5,963-------------------9,7
Polonya----------2,4--------------------10,9----------------------2,511-----------------8,1
Brezilya----------1,1------------------10,5----------------------1,878-------------------1,8
Çin----------------0,9--------------------4,2--------------------------827-----------------2,3
Hindistan---------0,5------------------2,0-------------------------355-------------------1,1
Etiyopya----------0,3--------------------0,3--------------------------22------------------0,1